
Nakşibendi tarikatı ve Menzil ile alakalı çok soru alıyorum. Bu sorulara bu konuda bir makale yazarak cevap vermek istedim. Bu konuda herkesin bir fikri vardır. Bu tarikatın içinde olan da olmayan da Nakşibendilik , Menzil ile ilgili fikirlerini söylerler. Ben Nakşibendi Tarikatı’nın Menzil kolu mensubuyum. Bizim tabirimiz ile ben bir sofiyim daha doğrusu olmaya çalışıyorum. Bu makaleyi de Allah(c.c)’nın rızasını kazanmak için yazıyorum. Bu konuda aslı astarı olmayan fikirler türeten , iftiralar atanlara cevap vermek ve bu konu hakkında merak edilenleri cevaplamak istiyorum.
Tarikat nedir’i açıkladıktan sonra Nakşibendiyi ve Menzil yolunu izah edelim.
Tarikat , arapça bir kelimedir. Arapçada Tarik yol demektir. Tarikat ise çoğuldur yani yollar demektir. Kelime manası olarak bu manadadır. Dini bir kavram yada terim olarak ise Fıkıh yolu diye tabir edebiliriz.
Demek ki tarikat kötü bir şey değil , bildiğimiz mana da bildiğimiz yol demekmiş o halde biz buna Allah’a ve Resul’üne ulaşma yolu da diyebiliriz.
Nakşibendi Tarikatı Nedir?
Nakşibendi tarikatının en temel esası ehl-i sünnet üzre olmaktır. Yani Ehl-i Sünnet, kısaca; Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz’in sünnetine uyan ve Hz.Muhammed (s.a.v)’i hayatta örnek edinen ve onun sünnetine göre hayatına yön veren demektir.
Herkes ehl-i sünnet olmak ister değil mi ? Kim Kainatın Efendisi Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v) Efendimiz gibi bir hayat sürmeyi istemez yada en azından onun gibi yaşamaya çalışmak istemez.
Nakşibendi Tarikatı bu düstur üzerine Peygamber Efendimiz’e bağlı bir yoldur. Daima , her zaman Hakk yolunda olup , hakikatten ayrılmamak günahtan ve pislikten uzak durmak için seçilen yoldur.En büyük değeri Resul-ü Ekrem’in ahlakı ile ahlaklanmaya çalışmaktır.
Tarikat deyince aklınıza gelen , zikirler , ahlar , vahlar , bağırmalar , çağırmalar gelmesin . Zikir iki çeşittir sesli zikir , sessiz zikir… bunları makalemizin ilerleyen bölümlerinde açıklayacağız.
Nakşibendi Tarikatı en kolay , en sade ve en basit şekilde Allah’a ve Resulüne ulaşmayı hedefleyen yoldur.
Nakşibendilik’te mürşid ile mürid kavramları vardır. Mürid talebe , uyan , tabi olan manasındadır. Mürşid , Öğretmen , öğreten , öğretici , üstlenici irşad eden gibi manalardadır. Bu durumda işin çoğu Mürşid’e düşer. Zaten Mürşid çalışır , mürid tabi olur.
Mürşid kendisinin aldığı feyz , bereket ve himmeti müridleri ile paylaşır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ” Yüce Allah (c.c.) benim kalbime neyi aktarıyorsa, bende O’nu Ebubekir’in kalbine aktarıyorum ” buyurmuşlardır.Nakşibendi Tarikatı’nın şahı Hz. Ebubekir (r.a)’dır. Nakşibendi Tarikatında bidatlara yer yoktur. Bidatlardan kaçınma vardır.
Şu notu düşelim , yeryüzünde ki tek Hak Tarikat yada yol yada cemaat nakşibendi tarikatı değildir. Bu makalemizden diğerlerini reddiye ettiğimiz manası çıkmasın. Biz bildiğimiz , içinde olduğumuz hal üzre bildiklerimizi aktarıyoruz.
Nakşibendilikte öyle uydurma tarikatlardaki gibi herşeyden el etek çekme , dünyadan vazgeçme , canına acı çektirme, bedenine zulmetme , uykusuz kalma , aç kalma , bekar gezme gibi uyduruk davranışlar yoktur. Özünde eli işte , Kalbi zikirde , beyni tefekkürde olmak demektir.
Nakşibendi tarikatına mensup olmak için yapılması gerekenler vardır.
1- Ne olursa olsun Ehl-i Sünnet itikadı,
2- Sadık ve Nasuh bir tövbe,
3- Kul hakkından ötürü herkes ile helalleşmek,
4- Hısım akrabanın gönlünü almak, onları memnun etmek,
5- Bütün işlerde Sünnet-i Seniyye’nin gerektirdiği edebi devam ettirmek
6- ve her konuda dikkatli olmak…
Bu gibi kurallardır. Nakşibendi tarikatına mensup olmak kolaydır da , o yolda devam etmek zordur. Salih bir tövbe ile tövbe edersin ve sofi olup bu yola girersin. Mürşid’in elini tutarsın tövbe edersin. Bu konuda bazıları bunu Hristiyanların Papazlar ile günah çıkarma işlemine benzetir , bazıları da Allah ile kul arasında aracı olarak görür. Bu ikise de yanlış hatta iftiraya girmektedir.
Şu an Nakşibendi Tarikatı’nın Mezil Kolu Şeyhi Gavs-ı Sani asıl adı Abdülbaki Hz.leri , Hz.Muhammed (s.a.v.) efendimizin soyundan olup Seyyid’dir.
Allah’a tövbe etmek elbetteki kulun kendi görevidir. Mürşid’in elini tutmak demek şunu söylemektir.
Allah’ım bu Allah dostunun yüzü suyu hürmetine tövbemi kabul et , yada başka bir açıkdan , Mürşid tarafından bakılırsa , Allah’ım bu kulunun tövbesini hatırıma kabul et demektir.
Çünkü o Seyyid’dir , Peygamber torunudur , Ehl-i Sünnettir. İman sahibidir , her konuda örnektir. Peygamber ahlakı üzre davranıp Sünneti üzerine yaşar.
Allah ile kul arasında birisine ihtiyaç var mıdır diye sorulursa cevabı basittir. Elbetteki aracı lazımdır. Diyelim ki bir yerde bir işe gireceksiniz , referansınız olursa işe alınma ihtimaliniz yüksektir. İşte bunun gibidir Allah’ta kulunun tövbesini sadık ve Nasuh bir tövbe ise Dostunun hürmetine kabul eder. Tek başına tövbe etsen kabul görmez mi , görür insan kendi kendine de tövbe eder. Tövbe günahlardan pişman olup bir daha dönmemektir.
Nakşibendi Tarikatına mensup olanların yaptıkları şeyler vardır. Rabıta,Vird ve hatmedir. Bu üçü olmazsa olmazdır. Vird dediğimiz derstir. Günlük çekilmesi gereken zikirdir. Bu sessiz zikirdir , Eline tesbihi alıp , gözlerini kapatıp , başına bir örtü örtüp , dilini damağına yapıştırıp ve dilini hiç oynatmadan 5.000 defa Allah demektir. Bunun gayesi dili oynatmadan Allah demek ve bunu kalbe dedirtmektir. Kalbinize Allah dedirtebildiğiniz sürece Allah ile birlikte olursunuz. Allah diyen kalpten daha güzel ne olabilir. Hatme , Peygamber Efendimizden gelen bir sünnettir. Taşlarla Allah’ı zikretmektir. Bir halka kurulur , önceden hazırlanmış taşlar dağıtılır , herkes imamın komutu ile elindeki taş adedince Salavat okur, elindeki taş adedince Allah’ı zikreder , Fatihalar okunur , İnşirah sureleri okunur , estağfirullah deyip tövbe istiğfar edilir ve hatme duası yapılır. Bu hatmede Allah ve Resulü zikredildiği için , Allah Resulü o ortam da bulunur , onun olduğu ortam da da tüm Allah dostları bulunur.
Bununla ilgili şöyle bir hadiseyi aktarmak istiyorum. Gavs-ı Sani Hazretleri bir gün hatme yaptıracakken , bir türlü hatmeye başlamaz, bir süre beklenir , tüm müridler merak içindedir , neden başlamadıklarını merak etmektedirler. O sırada , Gavs-ı Sani hazretleri der ki; Kapının girişinde bir mont/kaban/pardesü yere düşmüş ”onu askıya asın , düzensiz ve tertipsiz bir yere Allah’ın Resulü girmez” buyurmuştur ve sonrasında hatme başlamıştır. Kapının oradaki düşmüş pardesüden haberi olan bir müridi sıkıntıya düştüğünde yardımcı olmaz mı?
Rabıta’da bu noktada ortaya çıkar. Bazıları rabıtayı sapkınlık olarak görürler. Allah aşkına , gözlerinizi kapatsanız , Allah’ın Resulünü düşünseniz bir kul gelipte size senin yaptığın yanlış diyebilir mi , diyemez , Peygamberi düşlemekten daha güzel ne olabilir. Allah dostları Peygamber Efendimizin varisleridir. Bu sebepten Akşam namazından sonra kılınan evabin namazının ardından 5-10-15 dakika mürşidini düşlemektir rabıta… Gözlerinizi kapatır , edep üzre oturursunuz ve Mürşidinizi bir makam’da o makama Allah’tan bir nurun indiğini o nurunda mürşidten kendinize zuhur ettiğini düşünürsünüz. Bu maneviyatta buluşmaktır. Mürşidi aracı yapmak , yada ona tövbe haşa tapınmak için değildir. Nakşibendi tarikatında kabir rabıtası yoktur. Kabire karşı , ölüye karşı rabıta yapılmaz. Ancak Mürşid rabıtası yapılır , Ona gelen hikmetten ve himmetten faydalanırsınız , Ölüm rabıtası vardır , ölüm rabıtası yine gözleri kapatıp ölümü düşünmektir.
2 dakika gözlerinizi kapatın , öldüğünüzü , yıkandığınızı , kefenlendiğinizi , tabuta konup kabre götürüldüğünüzü , üzerinize toprakların atıldığını , sizi gömüp herkesin oradan uzaklaştığını , sonra kabirde ki karanlığı , oradaki darlığı bir düşünün bakalım .Ruhunuz daralıyor mu daralmıyor mu? İşte bu ölüm anını unutmamaktır Nakşibendilik her azn ölüme hazır bulunmaktır Nakşibendilik…
İstanbulda’ki İsmailağa Cemaatinin Şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu ile Gavs-ı Sani birbirlerine çok muhabbet beslemekte ve desteklemektedirler.
Cüppeli Ahmet Hoca’nın , Ali Kara Hoca’nın , Şehit Bayram Ali Öztürk Hoca’nın Menzil ve Gavs-ı Sani hazretleri hakkında çok iyi sözleri vardır. Birbirlerini tasdiklemiş ve birbirlerini onaylamışlardır.
Sadat-ı Kiramların İsimleri ;
Son olarak Nakşibendi yoluna girenlere sofi denir. Sofi eski dervişlerin deyimiyle sufilikten gelir. Sofi nakşibendi yolunun yolcusudur. İyi bir müslüman olabilmek , Allah’a karşı kulluk görevlerini yerine getirebilmek için çalışan , tasavvuf ehli insanların yardımıyla nefsini terbiye etme azmi ve gayreti içerisinde olandır.
Bazıları sofiliği alimlik zanneder , çok şükür hiç birimizin alimlik iddiası yoktur ancak bildiklerimizle amel edip , amellerimizle ahlakımızı güzelleştirmek ve bununla beraber nefsimizi köreltmeye çalışırız.
Peygamber Efendimizi Aleyhisselatü vesselam’ın yanında ki en yakın kişiler , Ebubekir (r.a) , Ömer (r.a) , Osman (r.a) , Ali (r.a) hep onun yakınında olmanın avantajı ile fazilenlenmişlerdir. Sadece zahiri olarak değil , Cihan’ın sevgilisi ile yanyana değilken dahi onun hayali ile , düşü ile onunla beraber olmuşlardır.
Sofi ile mürşidin irtibatı da böyle olmalıdır. Zahren yanyana gelemesen de maneviyatta buluşur , rabıtada görüşür.
Sofilik herşeyde Allah’ın ilmini , büyüklüğünü , yüceliğini , merhametini , rahmetini görmek demektir. Bir kurumuş ağaç gördüğünde ölümü hatırlar sofi , bir nur yüz gördüğünde Allah’ın resulünü ve Mürşidini anımsar onlara selamlar gönderir maneviyatında , bir kuşun ötüşünü işitince duyan kulaklarının şükrünü eda edip , öten kuşun sesinde Allah’ın ilmini duyar.
Sofi dediğimiz bir sünneti terketmek zorunda kalınca gözleri yaşarandır. Son anda camiye takkesinin olmadığını fark edince üzülür.
Sofi, Yatağına uzandığında uyuyana kadar Allah’ı Zikreder…
Sofi için selavat getirmenin , salat eylemenin sayısı , ölçüsü yoktur. Hep salattadır.
Sofi Allah için bakar , Allah için görür Allah için sever.
Hanımına ve evladına olan şefkatinde Allah’ı anımsar , Öfkelendiğinde Resulün hadisleriyle serinler , sıkıntıya düştüğünde müjdeleri ile sevinir.
Elhamdülillah sofi olmaya çalışıyoruz.
Vural Egemen SARIGÖZ
30/03/2012